Allâh’a ve O’nun bildirdiği her şeye teslimiyetle inanmaktır.
Mükellefe farz olan ilk şey Allâh’ı tanımaktır, yani Allâh’a yakışan sıfatları bilip, o sıfatlarla vasıflı olduğuna îmân etmek ve O’nu, O’na yakışmayan sıfatlardan tenzîh etmektir.
Allâh’ın sıfatları çoktur, ancak bunların 14’ü Kur’ân-ı Kerîm’de çokça zikredilmiştir. Bu sıfatları Peygamber Efendimiz her insana öğretmeye çalışmıştır. Bundan dolayı âlimler, Allâh’ın bu 14 sıfatını her mükellefin bilmesinin farz olduğunu bildirdiler.
Allâh’ın 14 Sıfatı:
El-Vucûd : Allâh vardır. Varlığının baş-langıcı ve sonu yoktur.
El-Kidem : Allâh’ın varlığının başlangıcı yoktur, yani yaratılmamıştır.
El-Bekâ: Allâh’ın varlığının sonu yoktur. Allâh yok olmaz ve ölmez.
El-Vahdâniyyeh : Allâh’tan başka ilâh yoktur. O, bu bakımdan birdir.
El-Kiyâmu Binnefs : Allâh hiçbir şeye muhtaç değildir.
El-Hayât : Allâh ezelî ve ebedî hayat ile mevsuftur. O’nun Hayâtı rûha, kalbe, ete, kemiğe, damara ve sinir sistemine bağlı değildir.
El-İlim :Allâh ezelî ve ebedî ilmi ile her şeyi bilir. Geçmişte olanı, şimdi ve gelecekte vukû bulacak her şeyi bilir.
Es-Sem’u: Allâh, kulağa ve başka bir alete ihtiyâcı olmaksızın her şeyi işitir.
El-Basar : Allâh her şeyi, göze veya başka bir organa ihtiyâcı olmaksızın görür.
El-İrâdeh : Her şey Allâh’ın irâdesiyle, yani dilemesiyle olur. O’nun dilediği olur, dilemediği ise olmaz.
El-Kudrah : Allâh her şeye kâdirdir.
El-Kelâm : Allâh ezelî ve ebedî Kelâmı ile tekellüm eder. O’nun Kelâmı ses de değildir, lügat da (dil) değildir ve bizim kelâmımıza benzemez.
Et-Tekvîn : Allâh, her şeyin yaratıcısıdır.
El-Muhâlefetu Lilhavâdis : Allâh yaratılmışlara benze- mez.
UYARI : Allâh-u Teâlâ’nın bize bildirdiği sıfatlarına, bildirdiği gibi inanmamız farzdır. Rabb’imiz En-Necm Sûresi’nin 42. Âyet-i Kerîmesi’nde şöyle buyuruyor:
“Allâh-u Teâlâ tefekkür, tasavvur ve hayal edilemez.”
Bunu Peygamber Efendimiz sahâbe- lerine öğretmiştir. İmâm Taberânî’nin “El-Mu’cem El-Evsat” adlı kitabında ri- vâyet ettiğine göre, Kur’ân-ı Kerîm’in tercümanı diye adlandırılan, Efendimizin amcasının oğlu Abdullâh ibn-i Abbâs şöyle buyuruyor:
“Allâh’ın Zâtını tefekkür etmeyiniz! Ancak Allâh’ın yaratmış olduğu şeyleri (Kudretinin yüceliğini idrak etmek için) tefekkür ediniz.”
Bunun sebebini ise, Peygamberlerden sonra en faziletli kişi olan Ebû Bekir şu sözüyle açıklamıştır:
“Yaradanı bilmek, O’nu düşünmekten aciz olduğunu idrak etmektir. Ancak bununla yetinmeyip, O’nu düşünme, hayâl ve tasavvur etme yoluna koyulmak, kişiyi şirke ve küfre götürür.”
Çünkü hayâl edilebilenin, elbette ki mekânı, hacmi, sınırı ve şekli vardır. Allâh-u Teâlâ’yı bu vasıflarla nitelendiren kimse ise, Zâtının hiçbir şeye benzemediğini bildiren Rabb’imizi, yaratılmışlara benzetmiş olur.
Sunna Files Free Newsletter - اشترك في جريدتنا المجانية
Stay updated with our latest reports, news, designs, and more by subscribing to our newsletter! Delivered straight to your inbox twice a month, our newsletter keeps you in the loop with the most important updates from our website
Faydalı Bilgi: Allâh-u Teâlâ’yı yaratılmışlara benzeten, O’nun bir mekânı olduğuna, Arş’ta oturduğuna, zatıyla her yerde ve mekânda olduğuna, cisim olduğuna, hacmi olduğuna, ışık olduğuna, şekli olduğuna, ortağının olduğuna, rûh olduğuna inanan kimsenin inancı bozuktur; Müslüman değildir. Allâh’a sövenin, “Allâh’ın oğlu” veya “Allâh baba” diyenin de inancı bozuktur; İslâm’dan ayrılmıştır.
Yukarıda beyan edilen durumlardan herhangi birine düşen kimse, hemen İslâm’a girmek niyetiyle Kelime-i Şehâdeti söyleyip İslâm’a dönmelidir. Şehâdeti söylemeden “Tövbe”, “Esteğ- firullâh”, “Ya Rabbi beni affet” gibi sözleri söylemesi yeterli değildir.