Ḥamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki Allâh’tan başka İlâh yoktur. O; tektir, ortağı yoktur. O’nun benzeri yoktur. O’nun mekânı yoktur. O’ndan başka Yaratıcı yoktur. Yine şehadet ederim ki efendimiz, sevgilimiz, yücemiz, rehberimiz ve gözümüzün nûru Muḥammedﷺ O’nun Rasûlü ve en sevgili kuludur. O ﷺ, risaleti tebliğ etmiş, emaneti yerine getirmiş ve ümmete nasihatta bulunmuştur. Allâh, onu diğer peygamberleri mükâfatlandırdığı şeylerden daha fazlası ile mükâfatlandırsın. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’e ve diğer peygamberlere olsun.
Ey Allâh’ın kulları, sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı ve Rasûlü’nün yolundan gitmeyi tavsiye ederim.
Allâh-u Teâlâ yüce kitabında şöyle buyuruyor:
﴿وَٱلَّذِينَ يَجتَنِبُونَ كَبَٰئِرَ ٱلإِثمِ وَٱلفَوَٰحِشَ وَإِذَا مَا غَضِبُواْ هُم يَغفِرُونَ﴾
Manası: O kimselerdir ki, büyük günahlardan ve hayasızlıklardan kaçınırlar, öfkelendikleri zaman da onlar kusur bağışlarlar.
(Eş-Şûrâ suresi, 37. ayet)
Ebu Hureyra’dan, bir adamın Rasûlullâh’tan nasihat istediğinde, Rasûlullâh’ın kendisine şöyle dediği rivayet olunur:
لا تَغْضَبْ
Manası: Öfkelenme.
Adam birkaç kez daha nasihat istediğinde Rasûlullâh yine aynı şekilde karşılık vermiştir. (Buhari)
Öfkenin, vahim sonuçlara ve hattâ zaman zaman öldürmeye ve yıkmaya götüren en açık sebeplerden olduğu hususunda şüphe yoktur. Dolayısıyla öfke, kalpte tutuşan bir közdür ve öfke sahibi olan kişiye zarar verir. Öfkenin ateşi başkalarına kadar da uzanabilir ve böylece oluşan husumetler nefislerde buğza sebep olabilir. Bu durum, kardeşler veya amcaoğulları ve dayıoğulları arasında buğza da sebebiyet verir. Öfkenin ateşi senelerce sönmeyebilir ve netice olarak oğulları ve torunları da yakabilir. Peygamber efendimiz Muḥammedﷺ o adama öfkeyi terk etmeyi nasihat etti. Bundan maksat, sahibini hikmetin sınırları dışına götüren öfkedir, ki bu kötü bir şeydir. Peygamber efendimizin, o adamın çokça öfkelendiğini bilmiş olması ve bundan dolayı ona, hâline göre münasip bir nasihat vermiş olması da mümkündür. Böylece Rasûlullâh, kısa ancak derin bir cevap ile yetinmiştir. Bu cevabı, adamı öfkenin getirdiği zarar ve günahlardan uyarmak için öfkeyi terk etmesi emrini içermektedir. Zikredilen hadiste, yukarıda zikredilen Eş-Sûrâ suresinin 37. ayetinden alıntılar vardır. Bu ayet, öfkenin onların akıllarını gidermediğini ve böylece hikmetin sınırları dışına çıkarmadığını ifade etmektedir. Onlar kendi nefislerini hâkim olurlar ve öfkelerine göre hareket etmezler. Öfke, onları pişman olacakları bir şeye sürüklemez. Bu hadiste ayrıca Âl-i İmrân suresinin 134. ayetinden alıntı vardır:
﴿وَٱلكَٰظِمِينَ ٱلغَيظَ وَٱلعَافِينَ عَنِ ٱلنَّاسِ وَٱللَّهُ يُحِبُّ ٱلمُحسِنِينَ﴾
Manası: Öfkelerini yutanlar ve insanların kusurlarını bağışlayanlar. Allâh iyilik edenleri sever.
Öfkeyi yutmak, kişinin öfkesini içinde tutması ve onu bir söz veya fiil ile göstermeyip sabır göstermesidir. Çok öfkelenmek de kalbin öfkeden hararetlenmesidir. Öfkelendiğinde, öfkesini tutup, öfkesinin eserini göstermeyen insanlar azdır. Bilakis birçoğu, öfkelendiğinde kan kalplerinde kaynar ve şiddeti talep ederler. Zira öfkeleri adeten şeytanın onları buna sürüklemesi ile olur.
Böylece onların birbirlerini önemsiz sebeplerden dolayı ve dünyevî hedefler için tehdit ettiklerini görürsün. Bundan dolayı ise dünyalık şeyler için hicran gerçekleşiyor ve hileler yapılıyor. Bişr İbn-i Hâris’ten, Efendimiz Îsâ’ın şöyle dediği rivayet olunur:
حُبُّ الدُّنيا رَأْسُ كُلِّ خَطِيئَةٍ
Manası: Dünya sevgisi her günahın sebebidir. (Beyhaki)
Değerli kardeşlerim, dinimizin ve dünyamızın ve hattâ bedenlerimizin sıhhatının selameti için, peygamber efendimizi örnek almaya ne kadar da ihtiyacımız vardır. Öfke nice hastalıkları getirir ve nice öfke sahibini helak eder. Allâh, Rasûlullâh’ı mü’minlere güzel bir örnek kılmıştır. Allâh-u Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruyor:
﴿لَّقَد كَانَ لَكُم فِي رَسُولِ ٱللَّهِ أُسوَةٌ حَسَنَة لِّمَن كَانَ يَرجُواْ ٱللَّهَ وَٱليَومَ ٱلأخِرَ وَذَكَرَ ٱللَّهَ كَثِيرا﴾
Manası: Rasûlullâh’ta sizlere güzel bir örnek vardır; Allâh’tan ve Kıyamet Günü’nden korkan ve Allâh’tan ahirette sevabı uman ve Allâh’ı çokça zikredenler için.
Hind İbn-u Ebî Hâleh’nin Rasûlullâh’ı vasfederken şöyle dediği rivayet olunur: Ve onu dünya ve dünya için olan öfkelendirmezdi. Haksızlık yapıldığında, gazaplanırdı ve hak yerini bulunca sakinleşirdi. Kendi nefsi için öfkelenmez ve intikam almazdı. (Tirmizi)
Yaratılmışların en üstünü olan peygamber efendimizin hâli böyle idi ise, bizler bu yüksek ahlaka nazaran neredeyiz diye kendimize bir bakalım.
Kişi, öfkelendiğinde, Allâh için öfkelensin ve razı olduğunda, Allâh için razı olsun. Sevdiğinde, Allâh için sevsin ve düşmanlık ettiğinde, Allâh için düşmanlık etsin ve bu hususlarda sevabı Allâh’tan umsun ve Rasûlullâh’ı örnek alsın.
Peygamber efendimizin günün birinde birtakım sahabelerle dışarı çıktığı ve sonra bazı ihtiyaçları için gittiği ve yağmura yakalanıp kıyafetinin ıslandığı rivayet olunur. Rasûlullâh bunun üzerine, kıyafetini kurutmak için onu bir ağaca asmıştır. Gatafan kabilesinden olan bazı peygamber düşmanları, kendi kavminin efendisi olan ve cesur olan Du’sûr İbn-i Haris’e şöyle dediler: ‘Muḥammed, sahabelerinin arasından ayrıldı ve sen onu başka bir zaman bir daha yalnız bulamazsın.’
Bunun üzerine Du’sûr keskin bir kılıç aldı ve gizlice peygamberimize yaklaştı. Rasûlullâh da uzanmaktaydı ve kıyafetinin kurumasını bekliyordu. O, bir şey fark etmedi ve Du’sûr kılıçla başında durup ona şöyle dedi: ’Seni benim elimden kim kurtaracak, ey Muḥammed?’
Rasûlullâh cevaben şöyle buyurdu: Allâh Azze ve Celle.
Bunun üzerine, Cebrâ’îl Du’sûr’u göğüsünden itti ve kılıç yere düştü. Sonra Rasûlullâh kılıcı alıp onun başında durdu ve meâlen şöyle buyurdu: Ve seni benden kim kurtaracak?
Du’sûr ise şöyle cevap verdi: ‘Kimse.’
Bunun üzerine Rasûlullâh efendimiz meâlen şöyle buyurdu:
Kalk ve git.
Giderken Du’sûr Rasûlullâh’a şöyle dedi: ‘Sen benden daha hayırlısın.’ Sonrasında da İslam dinine girdi.
Rasûlullâh’ı örnek alalım ve hem dünyada hem de ahirette kazançlı çıkmak için onun değerli öğretilerine tabi olalım. Rasûlullâh’ın, bir hadis-i şerîf’inde şöyle buyurduğu sabittir:
مَنْ كَظَمَ غَيْظًا وَهُوَ قَادِرٌ عَلَى أَنْ يُنْفِذَهُ دَعَاهُ اللهُ عَزَّ وَجَلَّ علَى رُءُوسِ الخَلائِقِ يَوْمَ القِيَامَةِ حَتَّى يُخَيِّرَهُ مِنَ الْحُورِ العِينِ مَا شَاءَ
Manası: Öfkesini gerçekleştirmeye gücü yetmesine rağmen öfkesini yutana, Allâh Kıyamet Günü’nde özel bir mertebe verecek ve ona cennette hurilerden dilediği sayıda seçme imkânı sağlayacaktır. (Ebu Davud)
Bu hadis ayrıca, bazılarının ‘Kişi, kendisine karşı öfkelenildiğinde öfkelenmezse, eşektir’ sözünün kötü bir söz olduğuna işaret etmektedir. Bu söz, güzel ahval ve güzel ahlakın gerektirdiği hususlara zıt düşmektedir, ki bunlar kişiye yumuşak huylu olmasını gerektirir. Affı ve sabrı kötüleyen iman öğretilerine karşı gelmiş olur. Ancak nefsine galip gelip, değerli dinî hükümlere iltizam gösterip sımsıkı sarılan ve hevasına galip gelen güçlü olandır.
Ebu Hureyra’dan, peygamber efendimizin şöyle buyurduğu rivayet olunur:
لَيْسَ الشَّدِيدُ بِالصُّرَعَةِ وَلكنَّ الشَّدِيدَ الذِي يَمْلِكُ نَفْسَهُ عِنْدَ الغَضَبِ
Manası: Güçlü olan insanları yenen değildir. Güçlü olan, öfkelendiğinde nefsine hâkim olandır.
Bu hadisten, güçlü olanın insanları yere vuranın değil, öfkelendiğinde nefsine hâkim olanın olduğu anlaşılıyor. Ebu’l Buceyr’den de peygamber efendimizin şöyle buyurduğu rivayet olunur:
أَلَا يَا رُبَّ مُكْرِمٍ لِنَفْسِهِ وَهُوَ لَهَا مُهِينٌ
Manası: Nice nefsine iyilik ettiklerini zanneden kimseler vardır ki aslında ona kötülük yapmaktadırlar.
Yani bir fiil de bulunur ve kendisine iyilik ettiği zanneder, örneğin öfkelenir ve nefsini korumak için intikam alır. Bunu kahramanlık ve erkeklikten sayar, ancak bununla dinin sınırlarını aşar. Böylece hakikatte günah işlemekle kendisine kötülük etmiş ve fark etmeden kendisini Allâh’ın azabına sunmuş olur. Bu manada da Kadı İbn-u’l Verdî şöyle demiştir:
Kahraman yol kesen değildir Kahraman, Allâh’a karşı takvalı olandır.
Allâh’a hamd-u senalar olsun.
Sizler ve kendim için Allâh’a istiğfar ederim.
İkinci Hutbe
Hamd Allâh’adır. O’na ḥamdeder, O’ndan yardım ve bizleri hidayette sabit kılmasını dileriz. O’na şükreder, O’ndan af diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz ve Allâh’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Allâh’ın salât ve selâmı efendimiz Muḥammed’eﷺ ve diğer peygamberlere olsun. Allâh mü’minlerin vâlidelerinden, Âl’den ve raşit halifeler Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali, rehber imamları Ebû Ḥanîfe, Mâlik, eş-Şafiî ve Aḥmed ve sâlih evliyalardan razı olsun.
Sizlere ve kendime her şeye kâdir olan yüce Allâh’a karşı takvalı olmayı tavsiye ederim.
Müslüman kardeşlerim! Şunu da bilin ki, Allâh sizlere büyük bir husus olan O’nun peygamberine ﷺ salât ve selâm getirmeyi emretmiştir.
Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’in ve İbrâhîm’in Âl’inin mertebelerini yücelttiğin gibi peygamber efendimiz Muḥammed’in ve Muḥammed’in Âl’inin mertebelerini yücelt. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.
Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’e ve İbrâhîm’in Âl’ine bereket verdiğin gibi peygamber efendimiz Muḥammed’e ve Muḥammed’in Âl’ine bereket ver. Şüphesiz Sen kâmil Kudret ve Rahmet ile vasıflanansın ve övülmeye layıksın.
Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
﴿يا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُـوا رَبَّكُـمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَىْءٌ عَظِيمٌ يَوْمَ تَرَوْنَها تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وتَرَى النَّاسَ سُكارَى وَمَا هُمْ بِسُكَارَى وَلكنَّ عَذَابَ اللهِ شَدِيدٌ﴾
Sunna Files Free Newsletter - اشترك في جريدتنا المجانية
Stay updated with our latest reports, news, designs, and more by subscribing to our newsletter! Delivered straight to your inbox twice a month, our newsletter keeps you in the loop with the most important updates from our website
El-Ḥacc suresi, 1. ve 2. ayetleri
Manası: Ey insanlar! Rabbinize karşı takva sahibi olun! Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, eğer emzikli bir kadın olsaydı emzirdiği çocuğu unuturdu ve eğer gebe bir kadın olsaydı çocuğunu düşürürdü. İnsanları adeta sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allâh’ın azabı çok şiddetlidir!
Dua:
Allâh’ım Senden dilekte bulunuyoruz dualarımızı kabul eyle. Allâh’ım günahlarımızı ve hatalarımızı bağışla. Allâh’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru. Allâh’ım kusurlarımızı, ayıplarımızı setreyle. Âmîn.